2030’a giden yolculuk geçen 20 yıldan çok daha meşakkatli olacak

Time dergisinin bu haftaki kapağında güzel bir konu var vardı “Destinasyon 2030.

Time’ın başlığı, benim gibi tevellüdü bir önceki yüzyıla ait olanlarda “2021 söylerken kulağa bir garip geliyor, 2030 da nereden çıktı?” mealinde, buruk bir yüz ifadesine neden olmuş olabilir.

Ama zaman hızla akıp gidiyor, hazır olalım ya da olmayalım 2030’a doğru yolculuk başladı.

Time’ın yazısına dönelim..

Makalede 2000’li yılların başında yani sadece 20 yıl önce, insanların geleceğe büyük bir iyimserlikle baktığını hatırlatılıyor.

Soğuk Savaş döneminin etkileri tamamen ortadan kalkmış, Francis Fukuyama’nın bayraktarlığını yaptığı “Küreselleşme bütün dünyaya demokrasi ve refah getirecek” mottosu milyonlarca insanın umut kapısı olmuştu. Ayrıca internet kullanımının hızlanması ve uzakların yakın edilmesi de, geleceğe büyük bir ümit ve beklentiyle bakılmasını sağlıyordu.

Kendi izlenimlerimden de ilerleyecek olursak, 2000’lerin başında 25 yaşında finans sektöründe iş hayatına yeni atılmış bir genç olarak ben de, küreselleşmeye, internet bazlı teknolojideki gelişmelere büyük bir hayranlıkla ve umutla bakıyordum.

Nitekim küreselleşmenin nimetlerinden faydalanarak yurt dışına açıldım, internetin nimetlerinden faydalanarak da binlerce km uzaktan işimi yapabildim. Teknolojiyi kullanarak verimliliğimi birkaç kez katladım.

2000’lerin başında ancak hayal edilen bir çok teknolojik gelişme geçen 20 yılda yaşandı.

2000-2020 arasında ortalama bir insanoğlunun hayatına giren ve yaşam konforunu artıran akıllı telefon, görüntülü konuşma, Google Maps, Amazon Kindle, elektrikli araba hatta sürücüsüz araba gibi yüzlerce teknolojik gelişme oldu.

Sektörel bazda ele aldığımızda ise; 5G internet teknolojisi, external hard drive, 3D Printing, Yapay Zeka, Blockchain, Nesnelerin interneti gibi üretim ve lojistik sektörünü baştan aşağıya değişmesine sağlayacak teknolojik devrimler yaşandı.

Ancak 2020’e gelindiğinde büyük düş kırıklığı yaşandı.

Bir virüs insanların geleceğe dair iyimser ve umutlu bakış aşıcını değiştirdi.

Kovid 19 geçen 20 yıldır artan yaşam konforumuzu elimizden aldı.

Kovid 19 sonrası öncelikler değişti

Geçen 20 yılın motto’sunu “Daha fazla üret, daha uzun çalış, daha hızlı tüket ve daha çok borçlan“ diye özetleyebiliriz.

Teknolojideki logaritmik artış, sınırların kaldırılmış olması ve yerkürenin tamamının oyun alanına eklenmesi de, geçen 20 yılın motto’suna dahil edilmişti.

Bu dönem içinde sistem defalarca error verdi.

Ekonomide 2008 ABD Mortgage krizi, 2012 Yunanistan ve AB krizi, sağlıkta Domuz gribi, SARS,Ebola, ZIKA , çevre ve iklimde ; 2019’da rekor kıran karbon emisyon oranı, yine 2019’da dünya genelinde yüzyılın en sıcak yılının yaşanması, Amazon ve Avusturalya’daki bitmek bilmeyen yangınlar vs..

Ve nihayet 2020’de Çin’den başlayarak yerkürenin tamamına yayılan, şu ana kadar 2 milyon insanın hayatını kaybetmesine, küresel ekonomide II.Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük resesyonuna sebep olan Kovid 19 virüsü.

Virüs sebebiyle aylardır karantina hayatı yaşıyoruz. Sokağa maskesiz, dezenfektansız çıkamıyoruz. Sınırları kapattık, uçuşları iptal ettik. Seyahat etmek için aşı karnesi şartı getirmeyi tartışıyoruz.

Aşı demişken üretilen ilk etapta sınırlı sayıdaki aşıyı temin edebilmek için ülkeler arasında büyük rekabet var. Hatta rekabetten öte aşıların üretim merkezinden sevkiyatını engellemeye gidecek kadar tansiyonun artığını görüyoruz.

Kısaca şapka düştü, kel göründü.

Geçen 20 yılda küreselleşme adına yerkürenin canına okumuşuz.

Liberalleşme ve açık piyasa adı altında dünya nüfusunun yüzde 50’sinin (Dünya Bankası) günlük 5.5 doların altında para kazanarak yaşamını sürdürmesine göz yummuşuz.

Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre 400 milyondan fazla insanın en ufak bir sağlık hizmeti alamamasına seyirci kalmışız.

2020’den 2030’a olan yolculuğumuzun, geçen 20 yıla göre çok daha farklı öncelikleri olacak.

Yerküreyi yeniden daha yaşanılabilir hale getirmek zorundayız.

Ekonomik büyüme daha sürdürülebilir olmak zorunda.

Servet dağılımı daha adil ve eşitlikçi olmak zorunda.

Aksi takdirde 2030’a geldiğimizde sonraki 10 yıla baktığımızda göreceğimiz tablo bilim kurgu filmlerindeki “Yarından sonra” sahnelerine benzeyecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir